Oku dediği gibi şimdi de yaz dedi. Zamanı geldi.
Hiç bir şey zamanı gelmiş kararlar kadar güçlü değildir. Hemen aklıma Halfeti’de geçirdiğimiz o eşsiz gün geldi. Saat,22 sularıydı; otobüsten indiğimiz anda, daha önce tatmadığımız, olağanüstü bir sıcak hava sarmıştı bedenimizi. Oysa henüz aylardan Hazirandı. Gece olmuş acıkmıştık. Sandal restoranlardan birinde karar kıldık ve sabırsızlıkla yemeğimizi sipariş verdik. Garsonun tavsiyesine uyarak o bölgenin meşhur balığını istedik. Sevgili arkadaşlarım, neşeli, güzel yürekli insanlarımla, keyfimize diyecek yoktu. Kahkahalarımız, gölün üzerinde yankılanıyor, az ilerdeki masaların sohbetleriyle birleşiyor, tekrar bize yansıyordu. Diğer sandal restoranlardan gölün üzerine yansıyan yumuşak sarı ışıklar, yıldızların yansımalarıyla birleşiyor, enteresan, büyüleyici, mistik bir görüntü yaratıyordu. Büyülü bir masalın içindeydik. Neşeydi her yerimiz. Yemeklerimizi yedik ve etrafı keşfe çıktık tabi ki. Meraklı ve keşfetmeye açtık çünkü. Sular altında kalmış olan caminin damına çıktık. Orada ne göreceğimizi tasarruf etmemiz mümkün değildi. Gece tamamen koynuna almıştı bizi. Caminin damındaydık. Yıldızlar çocukluğumdan beri ilk defa bu kadar yakın ve parlaktı. Olağan üstü bir ışık oyunu vardı gölün üzerinde. Belki de gölün altında kalan yaşanmışlıkların ışımasıydı. Baraj suları altında kalan anılardı bize göz kırpan. O günden beri aklımdan çıkmayan ve uyuduğuma inanamadığım beklide tek pişmanlığım o gecedir. Nasıl oldu da uyudum ben? Uyumamış olmayı tercih ederdim ki sonrasında asıl nasıl o kadar huzurlu uykular uyuduğuma hayretler içinde kalacak ve özlem duyacaktım. O huzurlu uykuyu bir daha deneyimlemek için sabırsızlanacaktım. O saatlerde şaşkınlık içinde yalnızca kendimde olmayı, o gecede kaybolduğum, uyku tulumumun içine saklandığım, gecede, o damdaydım. Duymak istediğim yalnızca yıldızların ve gölün sesiydi. O muhteşem topraklarda kıraç topraklarla suyun yaşadığı aşk, özlemi bitirmiş, susuzluğu gidermiş, ancak çok kimseyi de sulara boğmuş, geçmişi yeniden yazmış. Barışla kaybedişin şarkısını duymak içindi insandan kaçışım o akşam. Uyumam duymak içindi. O gece ne oldu ne duydum biliyorum. O sabah uyandığımda, biliyordum. Duymuştum, duyduklarıma doyamamıştım. Bir daha, bir daha duymak istedim. Şehirde kilit, kilit her yerimiz! Şifreler, anahtarlarla dolu ceplerimiz. Oysa hiç o kadar huzurlu uykularım olmamıştı, o sular altında kalmış, yalnız caminin damında daldığım uykular kadar. Kilitli çelik kapıların, güvenlikli, kameralı evimin, ortopedik yatağım, kaz tüyü yorganlarımın içinde. Oysa en rahat uykumu, o gece yıldızlarımın altında, o şarkıyı dinlerken, başucumda cüzdanım, telefonum, sıcak beton, kutsal mabet, az ilerde, daha önce hiç görmediğim insanlarla uyudum.
Ve istediğim ve dilediğim kendim ve insanlarım için, küçük kızlar için, küçük beyler için, anneler için, içlerinde çocuklarını kaybetmişler için, arayanlar için, hepimiz için, huzurlu uykulardır. Taşıdığı sorumluluklardan bükülmüş omuzlar değil, gururlu omuzlar için, kendini keşfedenler için, bebeler için, bebelere sahip çıkacak olan, babalar için, yasaları yapan, vicdanlar için, şiddetin yerini alacak, barış ve şefkat için, ilim için. En son ne zaman vicdan sarayında huzurla uykulara daldıklarını fark etmeyenler için. Hayırlı evlatlarımız için. Geçmişimiz için. Geleceğimiz için.
Yaz dedi. Zamanı geldi.
Hiçbir şey zamanı gelmiş kararlar kadar güçlü değildir.
Koskoca bir deryadır insan.
Işımak zorundasın; bu kaçınılmaz. İçinde hizmetçi ruhun olduğu sürece, akmak zorundasın. Bilip te susmak ihanettir, bildiğine. Bilmediğini bilip, susan da. Ancak yanılmayasın, sen yalnızca ışıyabilirsin, yaptığın yalnızca budur. Ötekinin ne aldığı senin konun değildir. Senin tasarrufunda, kontrolünde olamaz. Aksi halde tehlikeli bir iş yapıyor olabilirsin. Şaşabilirsin. Efendi sanabilirsin mesela! Ahmak olma!
Kendini aklını görmek için yaz dedi. Yaz ki göresin, bilesin, bilmediğini.
Hizmete teslim olmayan bilemez. Aklından kurtulamayan, aklının esareti altında olan, zanlarının tehdidi altındadır. Esaretten kurtulmuş ruhlarımız, bilir. Kurtuluşun yolu teslimiyetten geçer.
Bırak direnme. Yol gitmeye çalışma. Bir şey demeye çalışma. Deme. Savaşarak Tanrıya ulaşamayız. Sessizlik, teslimiyet ihtiyacın olan. Dinle bak ne diyor? Duyana kadar dinle. Nerde dinleyebileceksen oraya git. Nerde duyacaksan oraya git. Duyacak ta sensin, duyulacakta. Yeter ki zamanı gelsin. Yeter ki kıvama gelsin.
Güzelim, canım, cananım; sensin benim gayem. İnsanım. Varsın yollar zor olsun. Varsın yolar kapansın; ben her daim, aşmak için yolları, inancımla, imanımla, şefkatimle, ilmimle çiçeklerle donatırım yollarımızı. Bu can kurban olur uğrunda, az olur. Yetmez! Razı olur gelene. Boynu kıldan ince, teslim olmuşum gelene. Seni bulmak, sen olmak var. Ben de bu yolda baş koymuş er kişi, ne gelirse bahtıma…